Eyvah ki Eyvah ve Sn. Ahmet Hakan ve Sn.Özgür Demirtaş ve GODOT - 22/08/2020 |
|||||||||
Tweetle |
|||||||||
Günlerdir Samuel Beckett’in “Godot’yu Beklerken” oyununda sahnede bekleyenler gibi müjdeyi beklerken, televizyonlara güvenlikçilerden, siyasetçilere kadar konunun uzmanları dışında herkes çıktı ve müjdenin malum yerdeki doğal gazın bulunması olduğunda çoğunlukla hemfikir olarak 800-850 milyar m3 üzerinden tartıştılar da tartıştılar. Sonuçta dün müjde geldi ve 2023 hedefli, 350 milyar m3 lük bir rezerv alanı bulunduğunu önceden bilip bilmediğimizi anlamadan öğrendik. Buraya kadar her şey doğal. “Yahu, bu işlerde “Eyvah ki Eyvah ve Sn. Ahmet Hakan” başlığı ne alâka?” diye sorabilirsiniz. Sırayla gidelim. Eyvah ki, Eyvah çünkü; duble yolları, otoyolları, Yavuz Sultan Selim köprüsünü, Osmangazi köprüsünü, İstanbul havaalanını ve diğerlerini gören ve kıskançlık krizine girerek, bizi sıkıştırıp ekonomimize döviz vb üzerinden saldıran yabancılar şimdi, Karadeniz Doğal gazı ve Doğu Akdeniz projeksiyonları üzerinden delirmek üzeredir. Hele hele Sn. Berat Albayrak’ın dediği gibi cari açığımızın kapatılıp cari fazlaya geçeceğimiz duyurusu üzerine ben Eyvah demeyeyim de kimler desin. Saldırılar yakındır, aman DİKKAT.!!!!!
Şimdi gelelim Sn. Hakan’a, bugün yazdığı “Yapman gereken üç şey: Sevinmek, sevinmek, sevinmek” başlıklı yazıda bu müjde karşısında, yapmamamız gerekenleri yazarak aksi halde kaybedeceğimizi söylemiş. Yazının tamamı için.... TIKLAYINIZ 1-Mırın kırın etmiyorum, ülkem adına seviniyorum. 2-Ama diye başlayan cümleler kurmuyorum. 3-Sevince ortağım ve samimi seviniyorum. 4-Yüzüm düşmedi, moralim iyi. 5-Bu tüm Türkiye’nin kazancıdır diyorum. 6-Aksileşmedim (Müjdenin gazlanış biçimini yadırgasam da Doğal Gazın bulunduğu yerde gazlama da olur mantığındayım.), hırçınlaşmadım (Bu yazımı bile hırçınlaşmadan yazabiliyorum.), hazımsızlaşmadım. 7-Arama çalışmalarında bulunan herkese ve hatta önderlerine de, bu noktaya gelene kadar yapılan yatırımlar için görevleri olduğu halde teşekkür ediyorum. (Mavi Akım yapılmasın diye engellemeye çalışan emperyal güçlere karşı çıkan Sayın Mesut Yılmaz’a ne demek gerekiyor?) 8-Açık aramıyorum. Sadece yabancıların, batılıların ekonomik saldırı ihtimaline karşı arkamız açık mı? onu düşünüyorum. 9-“Rezerv miktarı da pek azmış canım” falan diye tutum almıyorum. Sadece eski bulunan rezervler nerede? diyorum. 10- Büyük bir samimiyetle “İnşallah devamı gelir.” Temennisinde bulunuyorum. 11-Sondaj gemilerini ülkemize kazandıranlara teşekkür ediyorum. Bu 11 maddeyle kaybetmeyenlerden olacağım için bahtiyarım. Tabii Sn. Hakan onaylarsa. Ancak, üç hususu belirtmeden geçemeyeceğim. 1-Allahtan, gündüz vakti havai fişek gösterisi yapmadık. 2-Allahtan, çoğu petrol ve doğal gaz zengini ülke gibi bu kaynaklara çok önceden sahip olmadık. Eğer önceden bu kaynaklara sahip olsaydık, belki bu kadar endüstrileşemeyecek, savunma sanayi ve birçok alanda gelişemeyebilecektik. İnşallah gazımız var diye Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin 2. Yüzyılında gaza gelmeyiz. 3-Bir de, “Avrupa Avrupa duy sesimizi. Bu gelen Türk’ün ayak sesleri.” Gibi kompleks söylemlerinden kurtuluruz inşallah. Sayın Hakan gazın bulunuşuyla gaza gelmiş biraz ve herkese ince bir ayar vermiş. Aslında, bir ara gazı Sn. Arınç’a vermiş. Ergenekon ve Balyoz davaları için, ”Türkiye bağırsaklarını temizliyor.” demiş birisidir Sn. Bülent Arınç, onun bu günlerdeki çıkışlarını da “aykırı” olarak nitelendiriyor. Galatasaray Başkanı Sn. Mustafa Cengiz için de bazı şeyler söylüyor. Ancak ben takip ettiğim ve başarılı bulduğum Sn. Özgür Demirtaş la ilgili bölüme itiraz etmek istedim. Sayın Hakan, Sayın Demirtaş’a kızıyor. Onu “menfi adam” sıfatıyla tanımlıyor, yazısının o bölümü burada, Yanlışları söylemek bilim adamının görevidir, yanlışın doğrusunu da söylemek bilim adamının görevidir. Ancak, özellikle siyasi konumda bulunan kişilerce yapılmış olan doğru şeyleri, aslında görevi olan, yapması gereken doğruyu “ çok güzel yaptınız.” Şeklinde gereksiz derecede vurgulamak ne kadar doğrudur? Sayın Berat Albayrak o gemileri almakla, ben konunun uzmanı değilim ama gelinen nokta da doğru yapmış görünüyor. Hangi şartlarda nasıl alındı bu gemiler bilmemekle beraber iyi ki almışız diyebiliyorum. Alınması gereken yerde bunları almayanlar/alamayanları da yeriyorum. Sn. Demirtaş’ın “Teşekkürler Berat Albayrak! Bu işe inandığınız ve bu yolda adım attığınız için.” demesi mi bekleniyor. Peki, Sn. Demirtaş zaten görevi olan birisini bu cümle ile belki “yağlama” zannedilir düşüncesiyle üzmek istemiyor olabilir mi? Bu işler biraz ince işler galiba. 180 derece dönebilmek önemli bir beceridir. Herkes bu beceri de olamaz, değişmek, gelişmek önemlidir, gelişmek için değişmek doğru olabilir ancak fazla değişirsen bu da değişik bir şey olur. Bir zaman sonra 360 derece dönersin ki, bu da kendini tekrar demektir. Ama takmayalım kafayı, zaman dediğin de böyle geçer. Unutmayalım bozuk saat bile günde 2 defa doğruyu gösterir. Hatırladığım kadarıyla Sn. Demirtaş yıllar önceki bir Ahmet Hakan programından sonra bir daha Sn. Hakan’ın programlarına çıkmadı/çıkamadı/çıkartılmadı. O programda Sn. Hakan’ın “Sizinle de polemik yapılmıyor.” diye Sn. Demirtaş’a serzenişte bulunduğunu hatırlıyorum. Her hafta aynı polemikçileri ekrana çıkararak, onları idare etmek ve buradan ekmek parası kazanmak doğru olabilir, takdir de edilebilir. Ancak, ara sıra da olsa, gazete köşe yazısına konu edilenlerle program yaparak kendilerini ifade etmelerini sağlamak bir erdemdir. Yazıyı farkında olmayarak biraz uzattım galiba, hırçınlaştım mı ne? Yazı yazmak zor iş, kendini kaptırıp hırçınlaşırsan hakkında yazdığın kişilere haksızlık edebileceğin gibi, aceleyle bazı yazım ve anlam hataları da yapabiliyorsun. Hele benim gibi, uzun cümlelerle ifade bu hataları arttırabiliyor. “Her kesimin kulak verdiği bir isim olarak kalabilmek… Biliyorum çok ama çok bir şey.” diyor Sn. Demirtaş için Sn. Hakan. Sn. Ahmet Hakan yazılarını gayet net cümlelerle yazan çok iyi bir yazar, ancak galiba hırslanınca, resimde kırmızıyla işaretlediğim cümlesinde kanımca olsa iyi olacak olan “zor” kelimesini atlayabilmiş/atlamış veya “zor” kelimesi anlamını “bir şey” kelimesine yüklemiş. Her ne kadar, yazısında iyiye iyi, kötüye kötü diyebilen, her kesimin kulak verdiği isim ve “zor” şeyi başaran isim olarak alt anlamda kendisini işaret ediyor olsa da, esas zorluk çanak sorular sorma mecburiyetinde kalarak, sanki karşısındakini sıkıştırıyormuş edasıyla bu işten sıyrıldığı gazını verebilmektir. Vallahi yeter, hepinizi sıktım, özür dilerim. Umarım kimseleri üzecek hatalar yapmamışımdır. Hepinize iyi hafta sonları dilemeden Samuel Beckett’in “Godot’yu Beklerken” adlı eserindeki GODOT için bir iki şey söyleyeyim. Biliyorsunuz sahnelenen oyun sahnede, iki farklı ama, farklılık kadar benzerlikler de taşıyan iki kişi tarafından sergilenir. Güya Godot yu bekleyen bu iki kişi beyhude beklerler aslında. Godot nun ne ve kim olduğu yıllarca tartışılmıştır ve tartışılmaya devam etmektedir. Bu konuda eski komşum yazar Sn. Selçuk Altun’un önemli bir makalesini hatırlıyorum. Selçuk Altun, İngiltere de ünlü bir edebiyat dergisine GODOT’nun GOD (tanrı)ve İDİOT (salak) kelimelerinden türediği üzerine bir düşüncesini yazmış ve bu düşüncesi makale olarak ilgili dergi tarafından yayımlanmıştı. Biz neyi veya kimi bekliyoruz ki? Acaba beklediğimiz bu gaz mıydı? diyerek “idiot”a mı yatsak?, Tanrı bizi aşar. İyi hafta sonları. ERCAN ERDEM |
|||||||||
|