TÜRK MEZARI - 23/02/2015 |
|||||||||
Tweetle |
|||||||||
Bize anlatılan, öğretilen Süleyman Şah’ın Caber Kalesi yakınlarında Fırat’ı geçerken boğulduğu ve Caber Kalesi eteklerine defnedildiğidir.
1. Dünya Savaşı sonrasında Fransa Mandası altındaki Suriye topraklarında bulunan ve ecdadımız tarafından korunan Süleyman Şah türbesi ki, yaklaşık 10 dönüm olduğu biliniyor, Fransızlarla yapılan anlaşma sonucu, Ankara anlaşmasının 9. Maddesi ’’............... Madde 9) Osmanlı sülalesinin kurucusu Sultan Osman'ın dedesi Süleyman Şah'ın Caber kalesinde bulunan ve Türk mezarı ismiyle belirli türbesi müştemilatı ile Türkiye'nin malı olacak ve Türkiye oraya muhafızlar koyacak ve Türk bayrağı çekecektir. ………’’ gereği Türkiye’ye bırakılmış. Uluslararası hukukta bu toprak parçasının durumu nasıl tanımlanıyor bilemiyorum. Yabancı ülkelerdeki büyükelçiliklerimiz vb. gibi mi? Yoksa daha başka bir statü mü tanınmış, bir bilen dile getirirse sevinerek öğreneceğiz. Çünkü, bazı basınımız adı geçen Türbeyi ‘’Türkiye’nin yurt dışındaki tek toprağı….’’ şeklinde tanımlıyor. Tabi mülkiyeti ülkemize ait (Bizim tapu dediğimiz mülkiyet hakkı belgesine sahip olan) her türlü dış temsilciliğimizin toprağı kime ait sayılıyorsa? Orası da karışık. Neyse, 1973-1975 yıllarındaki türbenin baraj gölü altında kalacağı hikayesi sonunda Rahmetli Süleyman Şah’ın türbesi 20 Şubat 2015’e kadar durduğu ve Vatan Toprağı sayılan yere taşınmış idi. Bugün ise 21 Şubat 2015 tarihi itibariyle baraj gölü altında kalma tehlikesinden değil ancak, herhalde korunamayacak diye burnumuzun dibine getirdik. Bu yazıyı yazdığım şu sıralarda televizyon kanalları Rahmetli Süleyman Şah’ın naaşının bir sınır karakolunda yeni Türbesine nakledilmeden önce bekletildiği haberlerini, görüntüler eşliğinde veriyor. Bu görüntülerde dua eden askerlerimiz ve görevli komutanlar ve imamımız da var tabi ki. Ancak naaşların geçici olarak misafir edildiği bu hudut karakolumuzun kapısında şu yazıyor ’’HUDUT NAMUSTUR’’ (şaka değil sahiden yazıyor). Peki Süleyman Şah’ın türbesi etrafında sınır var mıydı ve bu sınır kimin sınırıydı diye sormazlar mı adama? Türbeyi taşıyarak türbe sınırını ana sınırımıza 180 metre yaklaştırınca ‘’NAMUS’’ ne oluyor peki? Refik Halid 1930 larda "Türk Mezarı" adlı bir makalesinde Süleyman Şah’ın ağzından türbenin önünde akan Fırat’a hitaben "Bana yol vermedin, fakat kabilem senden daha büyük sular üzerinden aştı, Tuna’yı atladı, Nil’den geçti. Onun Akdeniz’e hükmettiği ve Karadeniz’i kucakladığı devirler bile oldu... Bütün o haşmetli günler artık tarihtir, biraz serap, biraz hayaldir. Bunlarla övünmüyorum, avunuyorum ve sana hiç küskün değilim, bilâkis minnettarım, zira ey sevgili Murat Çayı, sen bugün benim küçülmüş fakat kuvvetlenmiş vatanımdan fışkıran ve bana neslinin selâmlarını, hürmetlerini getiren bir mübarek vasıtasın. Bırak, ırkımın hasretine susamış yanık bağrıma suların serinlik ve teselli versin!” diye yazmış, bu cümlelerin ardından da “Süleyman Şah’ın heybetli gölgesini, ay ışığı altında Fırat’a eğilip bir avuç su alarak iştiyakla içerken görüyorum" cümlesini de ekleyerek sanki o günlerden bu günlere selam yollamış. Hey gidi Refik Halid hey.... diyelim ve bazı noktalara dikkat çekerek yazımızı sonlandıralım Çünkü olayın neresini tutalım desek elimizde kalıyor. Dünya savaşı sırasında Japonya’da bir tepeyi ele geçiren ABD askerlerinin bayrak dikme eyleminin bir benzeri veya benzetmesi olduğu iddia edilen Suriye sınırında ana sınırımızdan 180 metre mesafedeki bayrak dikme olayının fotoğraflanarak servis edilmesi ve bu fotoğrafta Yüce Bayrağımızın fotoğraf karesine düzgün girmesi için bir Mehmetçik tarafından iki ucundan tutularak poz verilmesi olayını sorgulamak içimden gelmiyor. Süleyman Şah’ın naaşını almak, türbeyi taşımak ve türbeyi koruyan askerlerimizi geri getirmek için Suriye’nin o bölgesin deki silahlı unsurlardan destek alınmasını irdelemek içimden gelmiyor. Hani, basınımızda yer alan ‘’Operasyonun dünya basınındaki yansıması..........’’ şeklindeki klasik alaturka komplekslerimizi değerlendiremiyorum bile. Hele hele rahmetli şehidimiz Halit Avcı için bir şeyler söylemeye dilim varmıyor. Ercan Erdem |
|||||||||
|