AHENK - 02/10/2016 |
|||||||||
Tweetle |
|||||||||
‘’Bugüne kadar yasama, yürütme, yargı organlarıyla ve milletiyle uyum içinde bir Cumhurbaşkanlığı vazifesi icra ettiğime inanıyorum.’’ demiş Sayın Cumhurbaşkanı.
(Gazeteler) Ahenk yani uyum içerisinde olmak ne güzel bir şey dir. Ancak, uyum içerisinde olan bir kişi için uyumlu bir kişilik denilebilir mi? Evet denilebilir. Her zaman doğru mudur bu yargı? Maalesef , hayır. Bazıları, uydururlar her şeyi kendi istek ve arzuları doğrultusunda, sonra ne kadar uyumlu olduklarını düşünürler ve yanılırlar, kendilerini kandırırlar. John Locke tarafından ortaya atılan ve Montesquieu tarafından geliştirilen yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrılığı ilkesi ile uyum, ayrılık içerisinde olmalıdır. Bu kurumlarla ve tabii ki millet ile uyum içerisinde olmak, zerafet, nezaket, tahammül ve empati yapabilmek gibi özellikleri içermelidir. Eğer ‘’güçlerin ayrılığı’’ yerine ‘’güçlerin birliği’’ ni ortaya atarsanız ve kurnazca buna ‘’biz ayrılıktan yana değil, birlikten yanayız’’ derseniz, zaten parlamentoda çoğunluk sayesinde elde olan yasama, sekreterya ile idare edilen yürütme ile önünüzde ayağa kalkarak alkışlayan bir kısım yargı ve Muhtarların bir kısmı üzerinden Millet ile uyumlu görünebilirsiniz. Hatta, OHAL ve KHK leri ile bu uyumu perçinleştirmiş de görünmek suretiyle, şükür ki bastırılan şu darbe kalkışmasından da bir uyum çıkarabilirsiniz. Ancak, siz kendinize mealen ‘’Ne kadar da uyumluyum.’’ derseniz bu sizin ve size bağlıların dışında bir objektif UYUM kavramı ortaya koymaz, koyamaz. Uyum içerisinde olmak, her şeyi kendine uydurmak değil, evrensel ahenk içerisinde uyumun bir parçası olmaktır. Yakın Yunan adalarındaki Camiler üzerinden siyaset yaparak Cumhuriyetimizin tasdiki olan Lozan’ın bir yutturmaca olduğunu söylemeye çalışmak suretiyle şimdiden güney sınırlarımızdaki oluşumlar hakkında ileriye dönük suçlamaların önünü düşünmeden açmış olmanın kimseye bir yararı yoktur. Kaldı ki bu tür söylemler tarihin oluşumuna iyi örnek teşkil etmez. Ayrıca, Yunan muhataplar ve diğerleri Kiliseler üzerinden siyaset yapmaya başlarsa ve borçlu çıkarsak ne olacak? Herkes kendi tarih anlayışını kafasına göre kesin çizgilerle tarihlendirmeye kalkıp öncesini ''Tarih'' saymaz ve kâle almaz ise bu kaos olur. Alaturka (A la Turque) bir tarih anlayışından bahsedersek eğer, Fetöcülük sorumluluğunu 17-25 Aralık tan başlatmaya çalışmak; dünyadan kopuk, hukuktan uzak bir sübjektif tarih anlayışına örnektir. Buradan hareketle, ‘’Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’ Mustafa Kemal Atatürk tarafından ortaya konan bir uyum, uyumlu olmanın evrensel bir tarifidir, diyerek ve aşağıdaki Mevlana Celaleddin Rumi’nin ‘’Geçer Dediklerimi Geçirdim’’ şiiriyle noktalıyayım. ************ Duyduğum, dokunduğum, gördüğüm, tattığım, kokladığım için var bu dünya.. Farkında olduğum için.. Kendim yazdım, kendim oynadım en başından beri.. O yüzden ki bir dünya yarattım, roller verdim sahnedekilere.. Sevdim; sevgilim, paylaştım; dostum dedim.. En derinimde hissettim; annem, kızdım da kıyamadım; babam dedim.. Geçer dediklerimi geçirdim.. Biter dediklerimi bitirdim.. Nefret ettiklerimi sildim, geçtim.. Gün oldu; silkindim, yeter dedim.. Geride bıraktıklarım hesap sormaya kalkmasın o yüzden bana.. Farkında olduğum için var oldunuz, vazgeçtiğim için bugün yoksunuz.. Bu nasıl bir cüret ki; bir başka hayata müdahil olma, umarsızca sorgulama, pervasızca yargılama hakkını bulur insan kendinde.. Haddinizi aşmayın ey faniler.. Ben yok olmayı kabullenirken, kar taneleri mütemadiyen ayak izlerimi kapatmaktayken, güneş bile her gün batarken, sizdeki ne arsızlıktır; silinmeyi dahi kabul edemiyorsunuz bir başka faninin zihninden.. Mezarlıklar, kendini vazgeçilmez sananlarla doluyken, yerin üstündeki bu şatafat da neyin nesi oluyor acep? Uğraştırmayın da dağılın hadi.. Dağılın ve gidin, ama bilin.. Kör cehalet çirkefleştirir insanları! Suskunluğum asaletimdendir... Her lafa verecek bir cevabım var... Lakin bir lafa bakarım laf mı? diye...................................... ********** Ercan Erdem |
|||||||||
|