Sayın “Uzaylı” Profesör Özgür Demirtaş ve Sayın Ahmet Hakan - 04/12/2016 |
|||||||||
Tweetle |
|||||||||
Sayın Ahmet Hakan’ın bugünkü yazısını görünce, birkaç gündür aklımda olan ancak yazmamaya karar verdiğim konuda yazayım dedim. Sayın Hakan’ın bugünkü ironi dolu başlıklarından “Önceki hükümetlerin KAFASI HİÇ ÇALIŞMIYORMUŞ” ironik saptamasına bir eklentiyle başlamak isterim.
Bu söylemden bugünkü hükümetin kafasının ne kadar çalıştığı konusunda bir fikrim oluşuyor, galiba bu hükümet ve lideri kendileri dışındaki bazılarının kafalarının çalışması konusunda bir fikir sahibiler ve bu yönde kafa çalıştırıyorlar. Bilmem fikrimi! Anlatabildim mi? “Dervişin fikri neyse, zikri de o olur.” Atasözünden hareketle sattığınız/satacağınız dolarları kimlerin aldığını/alabileceğini de, TL nin değer kaybının nereden nereye geldiğini de, insanların bir kısmının söylenilenin tersini yapma psikolojisini ve zamanınızı almamak için yazmadığım diğer olasılıkları da düşünün. Bazı liderler gibi kurnaz olsanız her şeyi çözersiniz de neyse. Şimdi gelelim asıl yazmak istediğim şeye. Öncelikle Sayın Hakan’ın “Ben artık” başlığıyla “Ekonomist profesör Özgür Demirtaş’a kulak veriyorum” deyişiyle kafam geçtiğimiz perşembe akşamı yayınlanan Tarafsız Bölge programına kaydı ve sizle kendi özeti mi paylaşmak istedim. Bu noktada Sayın Hakan’a teşekkür ederim. Sayın Demirtaş’ı biz izleyicileriyle buluşturdu ve onu kısaca da olsa tanıma imkanı bularak ülkemiz geleceği için umutlandık. O gece Sayın Hakan her zaman ki gibi ortada ve sağında Ergün Yıldırım, Gazeteci ve İletişim Fakültesi Dekanı olduğu söyleniyor. Yanında, ortada Alaaddin Varol, Hukukçu olduğu söyleniyor ve onların yanında da Necmettin Batırel, gazeteci olduğu söylenen bir bey var. Diğer tarafta, yani Sayın Hakan’ın solunda ise Tarihçi/Yazar Erdoğan Aydın, ortada Hukukçu Hüseyin Ersöz ve son olarak Özgür Demirtaş bulunmaktaydı. Sayın Hakan’ın sağından yani Sayın Ergün Yıldırımdan başlayarak kısa değerlendirmeler yapmak isterim. Sayın Yıldırım’ı tv lerden tanıyoruz ve sadece iktidar yanlısı olduğunu biliyoruz en azından ben öyle zannediyorum. Kendisi hakkında kanaatimi bu programda ve önceki programda sarf ettiği 2 cümleyle özetleyebilirim. 1-Program sırasında konu AR-GE konusuna gelince, “Havasız İnsan aracı” diye bir şeyden bahsetti. Önce dili sürçtü zannettim, düzeltilmeyince tekrar “Havasız İnsan aracı’’ diye tekrarladı. Herkes “İnsansız Hava aracı” demek istediğini anladı ki üzerinde durulmadı. Bu olabilir bir hadise tabi ki. 2-Ancak daha önceki bir başka programda da bir katılımcının oylamalardan bahsettiği bir anda “Nitelikli Oylama” dan bahsederken “Nitelikli” kelimesini çekip kendisine niteliksiz denilmek istendiğini sanarak “Siz bana nasıl niteliksiz” dersiniz mealinde bir söylemle olay çıkarmaya çalıştı. Bir müddet sonra kendisine gelen mesajlardan yanlış anladığını anlayarak özür diledi. Bu hocamızın geçmişe takılıp kaldığı, karşısındakilere bakışı ve anlama ile anlatma kabiliyeti ortadayken Sayın Hakan gibi zeki bir moderatör yönetiminde ne işe yaradığı fikir ve zikir açısından ortadadır diyor ve bitiriyorum. Sayın Hakan’ın sağında ve orta da bulunan Sayın Alaaddin Varol’u ise, retoriğindeki değişik üslup ve anlama, anlatma biçimi, bir Hukukçu! Kimliğiyle Evrensel Hukuk kavramlarını yorumlayışının programa davet ediliş nedeni hakkında gayet açıklayıcı olduğunu vurgulayarak ancak değerlendirebilirim. Trafikte bir sürücüye kızarak köprüleri atmak ve o sürücünün mal sattığımız kişi olduğu örnekleminden hareketle, fevri davranarak bindiğimiz dalı kesmememiz noktasına işaret edilmesi karşısında, konuşmasının bir bölümünde AB ye karşı sert karşı duruşumuzun haklılığını vurgularken (herkes programda aynı kanaatteydi), ihracatımızdaki AB payının yüksekliğinin ülke olarak AB ye karşı üslubumuza dikkat edilmesi gereği ikazına karşılık “Kim diyor ki AB ye mal satmayalım, olur mu? ticarete devam edeceğiz……..hem dik duracağız, hem de mal satacağız” mealinde ki açıklamasıyla, sorulmayan, ancak kendisi tarafından düşünülmesi gerektiği için söylüyorum, “Ya AB bizden mal almazsa?” sorusunu aklına bile getirmeden verdiği bu “Biz Mal satmaya devam ederiz” mealindeki açıklaması hangi ortaya koyduğu değerin değerlendirilmesi gereği hakkında düşündürücüdür. Aynı sıradaki son konuşmacı olan Sayın Necmettin Batırel’e gelince, karşısındaki Sayın Özgür Demirtaş ile girdiği atışmalarda bir özel konuşmayı bile izin almadan genelde paylaşabilecek zerafet ve incelikte bulduğumu söyleyerek değerlendirme yapmak isterim. İnşaat sektörünün ekonomimize olan katkılarının makro düzeyde tahlili maalesef muhteşemdi!... Hele hele Sayın Necmettin Batırel’in, Sayın Demirtaş’ın AB’ye kafa tutma üslubu üzerine anlatımı neticesinde “İte bulaşmaktansa çalıyı dolaşmak evladır.” Atasözünü ortaya atması ve Sayın Hakan’ın zaten Sayın Demirtaş’ta onu söylüyor demesi üzerine olayın farkında olması ancak iktidarı destekleme mecburiyeti karşısındaki açmazı dikkate değerdi. Sayın Erdoğan Aydın beyefendiye gelince, fazla bir şey söylenemez bana göre. Çünkü katıldığı her programda söylem şekli, söyledikleri hep aynı. Söylediklerinin hemen hepsi doğru ve ifadesi gayet açık. Bana göre tek eksikliği karşısında tarih persfektifinden bakabilenlerin olmayışı ile söylemini sadece bir pencereden bakarak yapması ile “Yahu bunda anlamayacak ne var?” mealinde bir anlatım yaparak sol ve hümanist düzeyde tek düze bir yaklaşım sergilemesidir. Böylece özür dileyerek ve umarım bir seyirci olarak haddimi aşmadan kanaatimi belirtmiş olayım. Sayın Hüseyin Ersöz ise son yıllarda Hukuk fakültelerinden mezun olmuş evrensel hukuk takipçilerinden birisi. Ben son yıllarda Sayın Ersan Şen hocayı beğenirken kendisini, karşısındakinin anlayışsızlığına aşırı tepkili bulmaktayım. Unutulmamalıdır ki sizin anlatımınızdan çok karşınızdakinin ne anladığı önem arz etmektedir. Buna sinirlenmekten çok tahammül etmek ve ÖZGÜR DEMİRTAŞ hoca gibi davranmak evladır. Genç Hukukçu Hüseyin Ersöz de ise Ersan hocaya nazaran bir tevazu var. Biliyorsunuz bir laf vardır. “Tıp Fakültesinden her şey çıkar, kırk yılda bir Doktor çıkar.” derler, halk arasında dolaşan bu eski deyiş tabi ki bir genelleme değil sadece eğitim kalitemize bir vurgudur. Tabi ki Türk doktorlarının ve bilim insanlarımızın birçoğunun durumu uluslararası arena ve ülkemizde bellidir. Bu deyiş eğer Hukuk fakültelerine de uyarlansa idi, “Hukuk fakültelerinden her şey çıkar, kırk yılda bir Hukukçu çıkar.” şeklinde olabilirdi. Ekranlarda gözlemleyebildiğimiz kadarıyla “Hocaların Hocası” rahmetli Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer hayatta olsaydı Ersan Hoca ve Sayın Hüseyin Ersöz’le gurur duyardı. Gelelim son konuşmacı olan Sayın Prof. Dr. Özgür Demirtaş’a, Sayın Hakan’ın tespiti doğru Özgür Hocayla zor polemiğe girilir. Belki de onu polemiğe çekmek zor demek daha doğru. Tek kelimeyle muhteşem. Herkese, her düzeyde insan, belki de mahlukata laf anlatabilir. Bunun tek istisnası anlamamaya yeminli olanlar olabilir. Her alanda verdiği örnekler çok basit ve herkesin anlayabileceği seviyedeydi. Öğrencisi olabilseydim çok keyifli olurdu benim için. Ancak, heyhat kaçtı, zaman geçti. Belki, çaktırmadan bir dersine girebilirim, ancak yaşımla hemen çakılırım herhalde. Programdaki önemli noktalardan biri ekonominin içerisindeki İnşaat sektörünün değerlendirilmesi oldu. Bu noktada Sayın Hakan’ın İnşaat sektörüyle ilgili 2 cümle söylemesini özgür Hoca dan talep etmesi üzerine “Sadece İnşaat sektörü ile büyüyen ülkeler batar.’’ sözleri ile karşılık vermesi ve Sayın Hakan’ın 1 cümle oldu cevabı gecenin hoş noktalarından biriydi. Sayın Prof. Dr. Özgür Demirtaş’ı övmeğe çalışmak bizim haddimiz değil ama, fikirlerimizin örtüştüğünü birkaç cümle ile özetlemek isterim. Konuşmasının bir yerinde çok basit bir şekilde, en azından kendi kuşağının bilim insanlarının kazandıklarının 2-3 misli para ödeyerek ülkemize getirilmesi ile ülkemizin ilerlemesinin başlayacağından bahsetti. Sahiden bu başlangıcın bu kadar basit olduğunu düşünenlerdenim. Tek zorluk buna karşı gelen yüksek EGO ların kırılabilmesidir. Bir benzer örnek sağlık sektöründen vereyim ve bitireyim. Bari fikri mi de açıklamış olurum. Eyyyyyyyyy Sağlık Bakanlığı, Eyyyyyyyy Bakanlar, Eyyyyyy iktidar. Ülkemizin doğusunda Doktor eksikliği var ve yıllardır, bu açığı kapatmak için “”Mecburi Hizmet” yasası avantajını kullanıyorsunuz. Böylece gencecik doktorları tecrübe eksiklikleriyle bir anlamda tecrübe kazansınlar diye doğuya gönderiyorsunuz ve bundan çoğu memnun değil (Halk da memnun değil). Peki verin İstanbul da bir doktorun kazandığının 3-4-5….. misli parayı ne oluyor görelim. Doğuya gidecek doktor başvurularında imtihan açmak zorunda kalırsınız bu ülkede. Bu imtihanla, kalitatif ve kantitatif analizlerde yapar ve ona göre tayinlerde bulunursunuz. Türkiye’nin doğusunda yerleşik vatandaşlarımızda her şeyin iyisinden tadabilirler belki böylece. Sonra alın bu sistemi uygulayın Hukuk’a böylece Hakim ve Savcılar Doğu’ya gidebilmek için yarışırlar, seç seçebildiğin kadar. Uygula bunu eğitime, öğrenmen tayinlerine, üstüne getir AR-Ge cileri Türkiye’ye, bakın bakalım 10 yıllar içinde, vallahi belki de, 2023 de ÖZGÜR Hoca’nın belki de ima ettiği gibi “Avrupa Avrupa duy sesimizi” kompleksini üzerimizden atarız. Onlar bizim beklentilerimizi kendiliğinden karşılar hale gelirler. Belki de sadece susmak ve bazı komplekslerimizi dışa vurmamak bile “Ne oluyor bu Türkiye de” merakını uyandırır ve bu da istediğimiz, Türkiye’nin çabuk gelişmesine katkısı olur. Tabi Türkiye için aynı şeyleri istiyorsak eğer. Yoksa, “devam edin beyler bugünkü gibi, kim tutar sizi”. Geçin Başkanlık sistemine her şey kendiliğinden hallolur. Sonra sormayın dolarcıklarımı kim aldı diye. Dolarlarınızı elinizden alanın gelecekte size dolarları satacak kişi olduğunu şimdiden hatırlatırım. Yukarıdaki anlatımımım gerçekle ilişkisini kontrol etmek ve/veya programı seyretmek istiyorsanız http://www.cnnturk.com/tarafsizbolge adresi sizin için doğru adres. Sayın Ahmet Hakan’a not: Dışardan bakan bir kişi gibi açıklama yapan Özgür Hoca’nın kendisini “Uzaylı” olarak tanımlaması üzerine, Sayın Hakan’ın, Özgür Hocaya ‘’Uzaylı olduğunuzu çok vurgulamayın, bir ekonomi profesörü, sosyoloji, politika, tarih vb. de bilmelidir.” mealinde bir sözü oldu. Sayın Özgür buradan topu aldı ve tevazu içerisinde İbn-i Haldun dan bugüne tabi ki çok şey bildiğini ve okuduğunu vurguladı. Ancak Sayın Hakan bu soruyu sorarken ya önündeki bir mesajdan, veya aldığı notlardan okudu gibi bir hisse kapıldım. Sayın Özgür’ün bilgisi olmadan fikri olmadığını açıklamasına fırsat verdiği için belki de Sayın Hakan’a bir teşekkür daha etmeliyiz. Ercan Erdem |
|||||||||
|