AB Büyükelçisi Selim Yenel AB'ye sert çıktı
Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) Büyükelçisi Selim Yenel, AB üyelik sürecine ilişkin olarak oldukça sert açıklamalarda bulundu.
Selim Yenel, "Beklemekten yorulduk, zamanımızı harcamayın" dedi. Brüksel'deki Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi'nin (CEPS) "Ankara Antlaşması'nın 50.yılında Türkiye" başlıklı paneline konuşmacı olarak davet edilen Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) Büyükelçisi Selim Yenel, AB ile ilişkilerinin geldiği noktayı değerlendirdiği konuşmasında önemli mesajlar verdi. AB üyelik sürecinde Türkiye'nin sabrını koruduğunu ve tam üyelik hedefi doğrultusunda çalışmaların devam edeceğini ifade eden Yenel, yine de gelinen noktada Gümrük Birliği'nin bu hedef doğrultusunda bir basamak olmaktan ziyade Türkiye'nin gidebileceği en uzak nokta olarak gözükmeye ve algılanmaya başladığını belirtti. Bu durumun Türkiye'de 'istenmiyoruz' şeklinde algı oluşturduğuna dikkat çeken Yenel, diğer aday ülkelere kırmızı halılar serilip aileden muamelesi gösterilirken kendini uzun zamandır ailenin bir parçası gören Türkiye'ye, bunun tersi davranışlar sergilendiğini anlatarak şöyle konuştu: "Soğuk savaş döneminde ne kadar Batı organizasyonu ve kurumu varsa bunların içinde olduk, safımızı gösterdik ve kendimizi bu ailenin içerisinde bildik. Ancak şimdi durumun bu olmadığını görüyoruz ve bu bizim de uyanmamızı sağlamakta. 'Bu ilişki nereye gidiyor?' sorusunu sormak zorundayız. Avrupa'da nasıl bir birlik istiyorsunuz? Türkiye'yi içerisinde istiyor musunuz istemiyor musunuz? Bilmek hakkımız çünkü zamanımızı harcıyorsunuz. 50 yıl kolay değil ve biz artık yorulduk. Yorgunuz ve artık bize net birşey söylemenizi bekliyoruz. İnanın bize söyleyeceğiniz şeyi kaldırabiliriz. Tam üye olmamızı istemiyorsanız olmak zorunda değiliz, başka bir şey de olabilir ama en azından bunu bilirsek ilişkimizin başka pek çok diğer boyutunu zedelemekte olan bu üyelik sürecinden geçmek zorunda kalmayız. Her ne olursa olsun bir yol bulmalıyız artık. Ne AB ne Türkiye kimse bu süreç konusunda 'istemiyoruz' diyen taraf olmak istemiyor. Ancak bu konuda ne yapmak istediğimize karar vermemizi gerektirecek bir gün mutlaka gelecek, çünkü bu şekilde hiçbir yere gitmiyor. İşin özü şu ki; her iki tarafta da karşı tarafa büyük bir güvensizlik söz konusu. İster vize, ister üyelik, ister başka bir konu olsun karşılıklı güvensizliği görüyoruz. Bunun bir sonucu olarak da halklar arasında güvensizlik oluşuyor. Türk halkında 'onlar bizi istemiyorsa biz de onları istemiyoruz' tarzı bir tutum oluşması popülist söylemlerle an meselesi. Elbette siyasi liderler bu şekilde bakamazlar ve bakmıyorlar olaylara ve farklı yollar izlerler ama halkı da dinlemek zorundalar." Diğer aday ülkelerin kendileri neredeyse hiç kanıtlamak zorunda kalmadıklarını belirten Yenel, neden sürekli kendini kanıtlamak durumunda olanın Türkiye olduğunu sorarak siyasi irade olduğu sürece problem çıkaracağı varsayılan her konunun bir çözümü olduğunu kaydetti. Avrupa'nın Çin ve ABD gibi oyuncularla rekabet edebilmesi için Türkiye'nin katma değerine ihtiyaç duyduğunu görmesi durumunda Türkiye'nin de elinden geleni yapacağını ve AB'ye güç katacağını aktaran Yenel, Türkiye'nin dışarıda bırakılması durumunda AB ile yine yakın ama daha farklı bir ilişki içerisine girebileceğini söyledi.
Yenel sözlerine şöyle devam etti:
“Üyelik süreci, vize, fasıl kriterleri tüm bunlar önemli ama esas meseleyi Kıbrıs konusu oluşturuyor. Bu çözülmeden gerisi gelmeyecek ve birinin çıkıp 'Bu iş çözülmüyorsa farklı bir yol deneyelim' demesi gerekecek. Şahsi kanaatim, bunu diyecek tarafın biz olmamız gerektiğidir. Kıbrıs sorunu çözülmeyecekse kendi gündemimizi ortaya koymalı ve eşitler olarak yepyeni bir müzakere ortamı oluşturmalıyız. Gümrük Birliği olmaz yerine Serbest Ticaret Anlaşması koyarız ama bunun karşılığında da yeni şeyler isteyebiliriz. En azından böyle bir müzakere ortamı eşit ve hakkaniyetli olur çünkü şu anda olan eşit veya hakkaniyetli olmuyor."
'Türkiye için AB'nin alternatifi nedir?' sorusuna yanıt olarak Yenel, böyle bir alternatifin olmadığını ancak AB ile ilişki biçiminin alternatifleri olabileceğini söyledi. Tam üyelik olsun olmasın AB ile her zaman yakın ilişki içerisinde olunacağını belirten Yenel, önceki yıllar içerisinde sürekli dile getirilen Orta Asya, Orta Doğu veya başka tür birliklerde Türkiye'nin yer bulacağını düşünmenin yersiz olduğunu öne sürerek biçimi ne şekilde olursa olsun istikametin daima batı ve AB yönünde olacağının altını çizdi.
İLERLEME RAPORU
Son olarak Avrupa Komisyon'un önümüzdeki haftalarda açıklanması beklenen 2013 İlerleme Raporu beklentileri sorulan Yenel şunları söyledi:
"Biz her zaman olduğu gibi geçtiğimiz yıla ait tüm verisel gerçekleri kendilerine sunduk ve umuyoruz ki bunları da göz önüne alırlar ki 2013'te oldukça önemli adımlar atıldı. Hatta Gezi olayları bile yapılan reformların neticesinde ortaya çıktı diyebiliriz. Düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü gibi şeyler bunlar hep reformlar nedeniyle mümkün oldu ve insanlar bunu unutuyorlar. Dolayısıyla Gezi olayları ile yaşananlar da aslında kendi içimizdeki ilerleme ve gelişmeden doğan ve 'ev yapımı' tabir edebileceğimiz bir süreçti. Ne şekilde idare edildiği, başa çıkıldığı başka bir konu olmakla beraber raporda yer alması diğer şeyler kadar olumlu ve pozitif taraflarının da gözetildiği sürece bizim için sorun değil. Gelecekte daha da pozitif gelişmeler göreceğimize inanıyorum."
Türkiye'de AB ilerleme raporlarının ciddiye alınıp alınmadığı sorusuna yanıt veren Yenel, 'maalesef artık alınmıyor' diyerek üzücü şekilde bunun nedenini geçmişte yaşanan sorunların ve üyelik sürecinin ortamı zehirlemesinden kaynaklandığını ileri sürdü. Yenel rapora ilişkin sözlerini şöyle tamamladı:
"Dış politika hariç diğer konular üzerindeki ilişkilerimiz ve işbirliğimiz toplum üzerinde herhangi bir değişim etkisi oluşturmuyor ve insanlar hala vize kuyruklarında beklerken veya bazı AB ülkelerinin siyasi liderlerinin demeçlerini okurken AB ile olan ilişkiyi ve değişimi hissedemiyorlar. Bunlar gibi daha pek çok neden bu negatif atmosfere katkıda bulunuyor. Bunun sonucu olarak AB üyeliğine destek de çok azaldı tabi. İşte bu nedenlerle raporlar da kamuoyunda herhangi bir etki oluşturmuyor. Resmi düzeyde etkisi oluyor elbette çünkü 22. faslı açabilmek için bizim bu raporları incelememiz gerekli ama bu sırada halka sorarsanız onlar bu raporların ne olduğunu bilmiyorlar bile."