Demokrasi, Hukuk ve "torpilli" savcılar...!!! - 20/01/2025 |
|||||||||
Tweetle |
|||||||||
1960 İhtilali sonrası "devri sabık" yargılamalarında, Yassıada "atanmış" Mahkemesinin Savcısı Ömer Altay Egesel, her biri ihsası rey arzeden küstah tavırları ile mahkemeyi de yargılamanın sıhhatini de etkilemişti..
Hem, tabii Hakim ilkesinin açık ihlali, hem de yargılamalardaki özensiz, hukuk objektivitesini fütursuzca göz ardı eden tavırlar , Yassıada yargılamalarını; hukuki değeri "çöp seviyesinde olarak", tarihin çöplüğüne atmıştı.. Layüsel, torpilli ve zırhlı korumalı olarak Ergenekon ve Balyoz yargılamalarının enfekte edilmesinin baş rolünü de bir başka Savcı oynamış, daha sonra bir yıkım projesinin ajanı olduğu ortaya çıkmış ve yurt dışına kaçmıştı.. İktidar ve yandaşlar, ne kadar ısrar ederlerse etsinler, Ergenekon ve Balyoz yargılamalarının, Yassıada yargılamalarından, hukuki nitelik olarak bir farkı yoktur.. Ceza usulünde değişmeyen ve değişmeyecek bir kural vardır, "zehirli ağacın meyvesi zehirli olur !!" Meyve derken, semt pazarlarında , akşam saatlerinde emeklilerin mahçup, mahçup tezgah altında aradıkları ucuzlamış fersude meyveler kasdedilmiyor.... Davaya, dayanak olacak olan sahih delillerdir söz konusu olan... Bugün, siyasal bir kimlik İstanbul'da Savcı olarak görev yapmaktadır.. Son dönem soruşturmaları ağırlıklı olarak, seçilenlerin tasarrufları üzerinde yoğunlaşmaktadır.. Ana Muhalefet yetkilileri , her tasarruf üzerine kendisini muhatap almakta ve cevap yetiştirmeye çalışmaktadır.. Ergenekon ve Balyoz davalarının savcısına zamanın hükümeti "ayağına taş değmesin" diye zırhlı bir araba tahsis etmişti.. Bugün, Adalet Bakan yardımcılığından İstanbul'a atanan Savcı da, iddialara göre "en ziyade müsaadeye mazhar" bir konumdadır... İktidara değebilecek sert eleştiriler bakımından yer ve zaman sınırı olmaksızın yetkili gibi davranmaktadır.. Yargı, hükmünü, bugünün şartlarına göre icra edecektir.. Her yargı rufu hakkında uzun uzun meydan okumaların , köy düğünlerinde havaya sıkılan mermilerden pek bir farkı yoktur, Ana Muhalefet , neredeyse mesaisinin büyük bir kısmını Adliye ve Belediye nöbetlerinde harcamaktadır.. Muhalif söylem sığ bir retorik seviyesinde sürdürülmekte, ve milletin bildiği bütün hukuksuzluklar , tekrar, tekrar millete anlatılmaktadır... Cezaevi ziyaretleri de yeterince yapılmıştır, mesele, ziyaret değil, AİHM ,AYM ve diğer mahkeme kararlarına rağmen adeta rehin tutulan insanları içerden çıkaracak etkili politikalar üretmektir.. Bugüne kadar bir arpa boyu yol alınamamış, yargı kaynaklı mağduriyetler ,toplumsal güveni zedeliyecek boyutlara gelmiştir.. Ana Muhalefet ,"PDM" , parlamento dışı muhalefeti harekete geçirmek durumundadır.. Bugün artık "Muhalefet", Parlamento konforunda yapılacak bir eylemle sınırlanamaz.. Ruh çağırır gibi sandık çağırmak için vakit geçtir, 31 Mart sonuçlarının hemen ertesinde dillendirilmesi gerekiyordu, fırsat heba edilmiştir.. Bu saatten sonra, "seçim", iktidarın bir lütfu olarak, gündeme gelir veya gelmez..!! Bir de bu adaylık geyiklerini de kapalı devreye almakta fayda var, Yeni bir 14- 28 Mayıs faciasını bu ülke insanına yaşatmanın maliyeti tahmin edilemeyecek kadar yüksek olur... Sevim Çalışkan |
|||||||||
|