Referandum süreci ile birlikte, adeta "diplomatik kriz" sezonu da açıldı..
Referandum sonucunda, evet mi yoksa hayır mı çıkacak tartışmalarından ziyade. devlet büyüklerinin, diplomasi dışı babalanmaları gündemi kaplıyor..
Diplomatik dil kullanması gereken dışişleri bakanı,
"Nazizm/faşizm" benzetmes ,ile Almanyayı en hassas olduğu yerden darbeledi..
Faşizm nedir, içinde yeşerdiği süreçte neye tekabül eder, bugünün dünyasında karşılığı nedir, soruları bir tarafa.. yurt dışında kampanya yapmanın , seçim mevzuatı karşısındaki durumu da hayli tartışmalı ..
AB demokrasileri, insan hakları uygulamaları bakımından farklı standartlar kullanıyorlar, nalıncı keseri gibi hep kendilerine yontuyorlar, terörist ve terör tanımı bakımından ölçütleri bizim şartlarımızla uyuşmuyor ve eleştiriyi hak ediyor......
Buna karşılık bizim de sürekli insan hakları konusunda Avrupaya ayar vermemizin zayıf yanları var..
Olağanüstü hal ve KHK rejimi içinde- kitlesel tasarruflar ile - temel hak ve özgürlüklerin örselendiği örnekler yaygınlaşıyor.. İronik bir örnek olarak, KHK ile hak kaybına uğrayanların kayıplarını gidermek" eski hale getirmek" üzere bir başka KHK çıkarıldı....
Bir başka tartışmalı uygulama hali de, yurt dışında "propaganda" yapmak..
Seçim kanunu; madde 94/A, (2008 tarihli Ek ve 2012 tarihli değişik birinci fıkrası ile), ; "yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerinde "seçim "propagandası yapılamaz" hükmünü düzenlemiş bulunuyor..
Seçim kavramı içine , referandum, halk oylaması da giriyor..
İç hukuk mevzuatına aykırı bir şekilde, yurt dışında, toplantı ve gösteri hakkı talep ederek, ifade özgürlüğümüz engelleniyor şikayetinde bulunmak, ve gereksiz sertlikte tepkiler vermek ne kadar gerçekçi..
Yüksek Seçim Kurulu nihai karar mercii olarak;, bu fiili ihlallerl sonucu, "askıda hükümsüzlük" durumu hakkında, bir karar vermek sorumluluğunda....




Hadiye Gorgülü