Danıştay 10. Dairesi 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti ve Ayasofyanın müze statüsünden ibadethane haline dönüşmesinin önünü açtı.
Gerekçe olarak da; miras hakkına , mülkiyet hakkına, vakıf senedindeki vakfedenin iradesine vurgu yaptı.
Vakıf senedinin hukuk kuralı yerine ikame edilmesi gerektiğine de kararında yer verdi.
Fatihin miras/mülkiyet hakkı ve vakıf tasarrufu üzerinde gösterilen hassasiyet, Atatürk'ün miras ve Mülkiyet hakkı tasarrufları ile ihya edilen Atatürk Orman Çiftliğinde gösterilmedi ve üzerine miras bırakanın iradesi ile hiç alakası olmayan bir ucube yapı inşa edildi..
Danıştay kararını, hukuki bakımından değerlendirmek abesle iştigal olur, İslami bakımdan; hile-i şeriyye'ye tekabül eder.
Hile-i şeriyye, dine uygun çare demektir, uygulanmasında, dinde hile olmaz" hükmü geçerlidir, bir nassa dayanmalıdır, şairlerin veya hükümdarların sözleri ölçü olmaz..
Burada durum farklı, Danıştay tarihin derinliklerindeki bir idari tasarrufu, menfaat ilgisi tartışmalı bir dernek talebine uygun olarak, bunu iktidarın talebine uygun olarak diye anlamak da mümkün, çünkü, iktidar sahipleri dava ile ilgili reylerini her vesile ile ihsas ettiler, bir hukuk ucubesi hükmü haline getirdi..
Anayasal düzeni tek kişilik yürütme, iptal edilen karar 1934 tarihli bir bakanlar kurulu kararı, bugünkü anayasal düzen bakımından tartışmalı bir idari tasarrufu, iptal etmek, hukuk düzeninde olmayan bir kararı mahkum etmek anlamında....
usul bakımından bu kararı incelemek, Danıştay'ın görev alanının dışında,,
Bu durumda Danıştay bir cemaatin/derneğin, müracaatı üzerine; 3 Mart 1934 'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanununa bağlı bir idari tasarrufu, tarihin tozlu raflarından indirip iptal edebilir ve ikili eğitimin önünü açabilir.
Yargı yoluyla, hukukun yalama edilmesi dönemi bir başka aşamaya geçmiş bulunuyor...



Necmettin Başıbüyük