Bir gurup akademisyen aydın (aralarında, geçmişte akp iktidarında keramet bulmuş olanlar da var), Türkiye ziyaretinin, Cumhurbaşkanı'na sonuçta da AKP'ye destek sayılacağı endişesi ile Merkel'e mektup yazınca; hala iktidar mevzilerini terketmeyen diğerleri, destek atışları ile karşı cepheyi adeta dövdüler...

Karşılıklı yazışmalarda, iktidara tüccar terzilik yapma, mandacılık özentiliği gibi latif kavramlarla birbirlerine sitemler ettiler!

Bir dönemin muhkem iktidar bloğundaki bu ayrışma, günümüz Türkiyesi'nde, seçim arefesindeki havayı da yansıtıyor. İktidar'ın nerdeyse resmi organı sayılabilecek bir mevkutede, başka Türkiye olmadığı keşfini yapmış ve sözü olanlara, bir toplumsal uzlaşma platformu olarak, sutünlarını açmış. Çağrıya icabet edenlerce, akından karasından, siyasi iklime göre tahavvüle uğramış tahayyüller sıralanıyor. Bu orijinal sukunet projesine, diğer bir iktidar yığınağından, 'Cumhurbaşkanı'mızın altını mı oyuyorsunuz?' asabiyeti ile karşılık verildi.

Kim kime zeytin dalı uzatıyor, kim kime paça kasnak dalıyor orda da netlik yok...

Bir önemli düşünen de, "ben de kandırıldım" kervanına katıldı...
iktidarın en üst seviyesinde siyasi sorumluluk alanlar da "küskün muktedirler" safını tutma işaretleri veriyorlar...

Yakın zamana kadar, iktidar etrafında Majino hattı gibi tahkimat yapanlarda bir dağılma hali var.

Cumhurbaşkanı, kudret şerbeti içmiş gibi, henüz pozisyon değiştirmedi, giderek de vites yükselteceği anlaşılıyor. Beştepe külliyesinin çalışma komisyonu olarak görüntü veren bir sendikanın toplantısında, "sadece rükuda eğiliriz", "kula kul olmayız, sadece hakka kul oluruz" gibi iman, inanç ve kendi kader çizgisi üzerinden, yeni Türkiye'ye yapıldığını iddia ettiği saldırılara karşı mücadelesini sürdüreceğini açıkladı.

Bu manzaraya bakınca, 1 Kasım seçimleri gordion düğümünü çözen bir demokrasi kılıcı mı olacak, yoksa sonuçları bakımından, toplumun üzerinde demoklesin kılıcı mı olacak görülecek!! Az kaldı...



Hümeyra Kaytancı