Kiliseden bozma Cami ve Atatürk'e "bühtan" yarışı... - 31/05/2021 |
|||||||||
Tweetle |
|||||||||
Ayasofya'nın yeni dönem ilk Cumasında, eli kılıçlı bir devlet memuru, -Minberi siyasete alet ederek - zımnen-- Atatürk'e iftirada bulundu...
Geçen gün de bir başka emekli din görevlisi- hafızlık öğrencilerine icazet töreninde- aynı konuda "özne" belirtmeden, "bühtan, iftira" içeren ifadeler kullandı.. Kilise olduğu dönemlerde; diğer kiliselerden büyük olduğu için "Megale Ekklesia" adı verile Ayasofya "ilahi hikmet" demek.. Fetihten sonra, Fatih Sultan Mehmet, bu kiliseyi camiye dönüştürmek için uğraşmış ve İslami motifler ekletmiş, ve ilk önce kubbesine; " Allah gökyüzü ve yerin nurudur" ayeti yazılmış.. Rivayet olur ki, Fatih, cami haline getirilen kilisede ilk cumayı kılarken İmamlık yapıyor, "Kabe" konusunda şüpheye düştüğü için, iki defa namazı bozuyor, iki tekbirin ardından, üçüncü tekbirde, Kabe'yi gördüğüne inanarak, namazı eda ettiriyor... Akşemseddin, üçüncü tekbirin hikmetini, cemaate anlatırken, Ayasofya'nın yönünün Kıbleye bakmadığını, ama ikinci tekbirden sonra, Hızır Aleyhisselamın en arka sırada saf tutarken, parmağını sütuna sokarak, Ayasofya'yı Kıbleye çevirdiğinden bahsetmiş.. Fatihin görevlendirdiği , Akşemseddin, Kilise camiye dönüştürülürken -ve ilk Cuma namazına yetiştirmek için- çalışırken karşılaştığı zorluklardan etkilemiş, hatta, şeytanın engel olduğu şüphesine kapılmış ve Allaha yakarmış, duası kabul olmuş, inanışa göre Allah Şeytanı Ayasofya'da bir sütuna hapsetmiş, sonrasında işler yürümüş.. Anlatılanlara bakılınca, bir başka dinin mabedi olan Ayasofya, camiye çevrilirken "adeta " direnmiş... Geçtiğimiz aylarda, Danıştay; Fatihin 550 yıl önceki padişah Vakfiyesini , Cumhuriyet dönemi -86 yıl önceki-, Bakanlar Kurulu Kararına üstün tuttu ve Ayasofya'nın, Fatih Sultan Mehmet hanın vakfiyesinin mülkiyetinde olduğunu ve bu nedenle, vakfedenin iradesi gereği,- sürekli olarak cami olarak- kullanılması gerektiği kararına vardı. Vakıf, vakfedilme, vakfiye gibi kavramların içini boşaltan bir karar verdi.. İstanbul'un en büyük kilisesinin, padişahın şahsi mülkü olması, bütün cemaatlere karşı hoşgörüsü bilinen -koca diyar-ı Rum İmparatorunun/Kayzerinin, bir kiliseyi neden cami haline getirdiği konuları bir tarafa, ama, bugünün sözde müminlerinin, bir başka dinin ibadethanesi olarak yaptırılmış bir mabed üzerinden, kendi kurucu liderine her vesile ile iftirada bulunması, İslam'ın hoşgörüsüne- ne kadar, uygun düşüyor?. !! Cemil Koç |
|||||||||
|