SEVGİLİ okuyucularım, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri ne badireler atlattı, ne olaylar yaşadı. Ama devletin başında olanlar, devleti yönetenler, asla bir maceraya girmedi.
İstiklal Harbini kazanıp Yunan ordusunu İzmir’de denize dökmüştük. Birileri bağırıyordu:
“Fırsattan yararlanalım, Selanik’e yürüyüp ele geçirelim.”
Atatürk maceraya girecek adam değildi. Bu önerileri elinin tersiyle itti.
Savaşı kazanmıştık Petrol kenti Musul, Misak-ı Milli sınırları içinde kalıyordu. Gerçi petrolün önemi o zaman çok fazla bilinmiyordu ama yine de Musul için çok çaba harcadık. Konu Lozan’da uzun uzun görüşüldü. Karşımızdaki emperyalist İngiltere, Musul’u Türkiye’ye vermeye razı değildi.
Uzun görüşmeler sonrasında bu konuda Lozan’da bir anlaşmaya varılamadı ve karar o zamanki adıyla Milletler Cemiyeti olan (bugünkü Birleşmiş Milletlere) bırakıldı. İngiltere bastırdı, çıkan karar aleyhimize oldu. Musul’u bize vermediler.
Bütün bu süreç içerisinde Atatürk’e çok baskı yapıldı:
“Paşam, girelim Irak’a ve Musul’u alalım.”
Atatürk bunları da elinin tersiyle itti… Çünkü savaştan yeni çıkmış, savaşı kazanmış, ama güçsüz bir ülke idik. Bütün olanaklarımızı tüketmiştik.
O büyük devlet adamı, bu konuda bastıranlara hep aynı şeyi söyledi:
“Orada karşımıza İngiliz ordusu çıkacak. Sonucu bilinmeyen bir maceraya giremeyiz.”
Çünkü işin ......
Kaynak :
http://www.ilk-kursun.com/haber/101311
Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız.