Türkiye ve İran'ın reel politiği |
|
Tweetle |
|
NATO çerçevesinde ele aldığımız konuda bizi eleştiri yağmuruna tabi tutanların cevabını veremediği soru şudur: "Yeni dış politika stratejisi" çizerken Türkiye'nin "yeni tehdit algısı nedir?" 60 senedir, Batı ve onun askeri ittifakı olan NATO'nun 1990'lara kadarki tehdit algısı Sovyetler ve komünizmdi. Türkiye de bununla uyumlu bir algıya ve güvenlik stratejisine sahipti. Yazılarımızda somut veriler desteğinde göstermeye çalıştığımız gibi, 1990'lardan sonra Batı ve NATO nüfuz alanı olarak İslam dünyasını ve İslam'ı hedefin merkezine koymuş bulunmaktadır. Peki, Türkiye bu algının ve yeni stratejik konseptin neresinde duruyor? Başka bir açıdan aynı soru İran için de geçerli. Yeni gelişen bölgesel ve küresel durumda herhangi bir İslam ülkesi üç seçenekten birini esas alarak bir dış politika tayin edebilir: Ya salt kendi ulus çıkarı adına, yahut uluslararası büyük bir gücün partneri olarak veya İslam dünyası adına. Ulusal kimlik ideolojisi, kültürel değerler, mezhep, etnisite, tarih ve coğrafya gibi unsurlar sadece destekleyici mahiyette enstrümanlar hükmündedir. Bu kombinezonda birbirleriyle rekabet ediyormuş gibi görünen -ve aslında rekabet edip birbirleriyle savaşmaları istenen- Türkiye ve İran, ortak özellikler arz etmektedirler: 1) Her iki devlet henüz ulus-devlet kimliklerini aşabilmiş değildirler. 1979-1989 döneminde İran'da "İslam için İran" adı verilen İmam Humeyni doktrini geçerliydi; Rafsancani'nin başa geçmesinden sonra "İran için İslam" doktrini benimsendi. Bu, sistemin "İslam"dan "ulus devlet"e kayışı demekti. "Ulus devlet ...... Kaynak : http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1025 Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız. |
|
|
|
|
|
Bu köşenin diğer yazıları;
* Parantez içerisindeki sayılar ilgili köşe yazısına yazılan ters köşe yazılarının sayısıdır. |