Mehmet Ali Birand
26.04.2012
E-Posta
Twitter hesabımda (@mabirand32gun) geçen hafta, Erol Özkasnak' ın bana nasıl telefon parçalattığını kısaca yazmıştım. Merak edip ne olduğunu öğrenmek için o kadar çok mesaj yolladınız ki, ayrıntısını da paylaşmam gerekti. Aslında bu olay, o dönem Genelkurmay' ın bazı gazetecilere bakışını da çok net şekilde ortaya koyuyor.
Kesin gününü tam hatırlayamıyorum, ancak henüz 28 Şubat 1997 olayları yaşanmamış ve 1998 tarihli andıçla cezalandırılma sürecine girilmemişti. Buna karşılık Genelkurmay Başkanlığı ile sürekli sürtüşme halindeydim. 1996 yılıydı ve Kürt sorunu en şiddetli döneminden geçiyor, Genelkurmay iki konuda üstüme geliyordu. Biri, Fethullah Gülen hareketini eleştirmeyip, aksine okullarını desteklememdi. Diğeri ise Kürt sorununda resmi politikaya karşı çıkmamdı.
Her yazıma tepki gelirdi. Bu tepkiler de, direk bana değil, Ankara' da askerle arası iyi olup sık sık görüşebilen gazeteciler veya gazetelerin Ankara temsilcileri aracılığıyla yollanırdı. Kimi, memnun, hatta hafif alaycı şekilde "Abi canına okuyacaklar senin, hazırlıklı ol..." der, kimi üzülerek komutanlar arasında benimle ilgili konuşmaları anlatırlardı.
Yapayanlız kalmıştım. Aynı yaklaşımı gösteren bir de Cengiz Çandar vardı. Sadece asker değil, Aydınlık Dergisi ikimizi hedef almış, inanılmaz bir yıpratma kampanyasını sürdürüyordu. ......
Kaynak :
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20423986.asp?yazarid=69
Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız.