SEVGİLİ okuyucularım, geçmiş yıllarda biz gazeteciler açısından değişik bir olay vardı. Yazılarımızda bir hata olduğu takdirde, ilgili kişi veya kurumdan mutlaka açıklama gelirdi.
Bir soru sorduğumuzda, mutlaka demiyorum ama çoğu zaman ilgililer yanıt verirdi. Bunların döneminde her şey gibi bu gelenek de altüst edildi.
Tahmin ediyorum, bunlar kamuoyu duyarsızlaşsın diye çok üst düzeyde bir karar aldılar:
“Bu herifler ne yazarsa yazsın, yanıt vermeyin. Bunları adam yerine koymadığımızı, iplemediğimizi bu yolla göstereceğiz. İstediklerini sorsunlar, hiç umursamayın…”
Dolayısıyla, sorduğumuz hiçbir soruya yanıt gelmiyor.
Bunun bir tek istisnası var:
“Eğer yanıt vermek işlerine geliyorsa, o zaman veriyorlar!”
Oysa ben bir gazeteci olarak sorularımı kendi adıma değil, toplum adına soruyorum. Dolayısıyla, bana yanıt veremeyenler, aslında milleti adam yerine koymayanlar. Bugün ellerinde istediği kadar siyasi güç olsun. Bu sorular onlara her zaman sorulacak ve günü geldiğinde konuşmak, anlatmak, kendilerini savunmak zorunda kalacaklar .
***
Bunları niçin yazıyorum? 28 Ocak 2012 günkü yazımda, hepimiz için acı olan bir konuyu gündeme getirmiştim.
Bu konu uzun bir aradan sonra ilk kez yazılıyordu…
Çünkü kaçırma olayları sonrasında bu iş unutulup gitmiş, tamamen karanlığa gömülmüştü. Şimdi de öyle.
PKK’nın elinde şu anda beş esirimiz var. Onları yol keserek, farklı yer ve zamanlarda, geçtiğimiz yaz aylarında kaçırdılar.
Lice’de görevli astsubay Abdullah Söpçeler.
Muş valiliğinde staj ......
Kaynak :
http://www.ilk-kursun.com/haber/104275
Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız.