Yine Silivri Cezaevine gittim.
Ama bu kez gayriresmi bir şekilde...
İki amacım var:
Tutuklu gazeteci Soner Yalçını ziyaret etmek ve Ergenekon duruşmasını izlemek...
Sonerle bir saatlik bir görüşme yaptım. Hem de açık görüş...
Ergenekon duruşmasının bir kısmını izledim. Hem sanıkları gördüm, hem de sanık yakınlarını...
Edindiğim tüm izlenimleri aktarıyorum...
Duruşma salonundan bazı tanıdık simalar
- VELİ KÜÇÜK: Paravana dayanmış oturuyordu. Göz göze gelmedik. Sadece bulunduğum tarafa bir bakış fırlattı... Hakkında ne düşündüğümü biliyor olmalı... Beyaz gömlekli, koyu ceketli ve şık kravatlıydı. İhtişamlı günlerinden kalma bir ihtişamla oturuyordu mahkeme salonunda.
- ALPARSLAN ARSLAN: Şıp diye tanıdım Danıştay katilini... Kirli sakallıydı, Zayıflamıştı. Duruşma salonunda en arkada oturuyordu. Sağında bir jandarma, solunda bir jandarma... Arkasında da bir jandarma... Resmen abluka altına alınmıştı... Çok geçmeden ablukanın nedeni anlaşıldı: Bazen gülüyor, bazen kahkahalar atıyordu. Bazen kafasını en öne eğiyor, bazen kafasını en arkaya atıyordu. Delirmiş miydi? Yoksa deli numarası mı yapıyordu? Anlayamadım.
- HIFZI ÇUBUKLU: Önce tanıyamadım kendisini... Duruşma sonunda bana doğru yöneldi. Aradaki paravanın önünde durdu ve kendisini tanıttı: Ben Hıfzı Çubuklu... Genelkurmay Adli Müşaviri. Evet, hatırladım. O gürültü içinde söylediklerini tam olarak anlayamadım. İnternet Andıcı ile ilgili bilgiler vermek istiyordu bana... Sonunda ......
Kaynak :
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20660857.asp?yazarid=131
Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız.