Leyla Zana, semboldür. Tıpkı Fransızların ulusal sembollerinden Marianne gibi. Marianne, sanaldır. Leyla Zanayı ben daha ziyade, İspanya İç Savaşının (1936-1939) La Passionariasına, yani Dolores Ibarruriye benzetirim. Bu gözlemimi kendisine de söylemiştim. Dolores Ibarruri, Franco faşizminin yıkılması üzerine, uzun sürgün yıllarından sonra, efsaneleştiği ülkesine dönmüş, legal siyasete devam etmişti.
Leyla Zana, bugün çok insana utanç verici gelecek gerekçelerle 10 yıl dört duvar arasında kaldı. Hapse atıldığında iki küçük çocuk annesi genç bir kadındı. Onca zaman hapis yattıktan sonra, minyon ve gösterişsiz bedeni üzerinde vakarla taşıdığı başıyla, Türkiye ve uluslararası kamuoyunun önüne dimdik çıktı. Andrei Sakharov Ödülü gibi saygın bir ödüle layık görüldü. Kürt haklarını her platformda içerde, dışarda- savunmaya devam etti.
Bağımsız bir kişiliktir. Kandile diyet borcu yoktur. Ömrünün en güzel yıllarını 10 yıl demir parmaklıklar ardında bırakmış olduğu için, ödediği bu çok ağır bedel ile, Kürt siyasetinde kimseyle borçlu-alacaklı ilişkisi içersinde değildir. Gerekli gördüğünde Abdullah Öcalanı da yüzüne karşı eleştirmiş olduğunu, bundan ......
Kaynak :
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20772103.asp?yazarid=215
Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız.