[Gündem Dışı] Bayram Hüznü |
|
Tweetle |
|
"Bayramın hüznü mü olurmuş?" deyip ta baştan kestirip atmayın lütfen. Ya da "Bayram sevincini üzüntüye boğmanın ne anlamı var şimdi?" diyerek sitem de etmeyin. Bayramın hüznünü bilmeyen, sevincini de idrak edemez. Büyük bayramı hak etmenin bir yolu da bayramdaki hüznün doğru okunmasından geçer. Doğru okunacak ki sevinç kapılarının tamamı açılabilsin. En mutlu bayram günlerinde bile herkesin, "Nerde o eski bayramlar?" havasına girmesi o bayramların bugünkülerden daha ışıltılı olmasından kaynaklanmıyor. Hatıralar sökün edip geldiğinde içimizde hep sakladığımız çocukluğumuzun masumiyeti beliriyor gözümüzün önünde. Sonra cümbür cemaat paylaşılan dostluklar, tekbir sesleriyle yankılanan camiler, bin bir teessürle yapılan kabir ziyaretleri, el öpmeler, sarılıp kucaklaşmalar... Kim özlemez o eşsiz günleri! Çoğumuzun oturduğu derme çatma müstakil bir ev... Mütevazı bir bahçe... Yıkık dökük bir bahçe duvarı... Sararmış sayfaların içinden çıkagelip insanın başını okşayan bir anne... Göçüp gideli nice yıllar olmasına rağmen o hâlâ orada tebessüm ediyor bize. Sanki bayram namazından çıkınca yine gelip öpeceksin o sımsıcak eli. Yine bağrına basacak seni. "Annesiz Bayramlar" başlıklı üzerinden tam dört yıl geçmiş. İlk kez anneden yoksun yaşadığım bir bayramın hüznüyle yazmıştım o yazıyı. Zannettim ki aradan seneler geçecek ve "annesiz bayramlar"a da alışacağım bir gün. Ne mümkün! Kim alışabilmiş ki! Her sene hasret ...... Kaynak : http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1030 Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız. |
|
|
|
|
|
Bu köşenin diğer yazıları;
* Parantez içerisindeki sayılar ilgili köşe yazısına yazılan ters köşe yazılarının sayısıdır. |