Nehir, acelesiz akıyordu. Suyun yüzeyi, rengarenk ördeklerle kaplanmıştı. Babamın yıllar önce avlanmam için yaptırdığı tekli kırma tüfeği, biraz da nostalji için istemiştim, o da göndermişti. Tek fişek almıştım yanıma... Amacım av değildi. Cansız hedef seçip, gelişigüzel ateş edecektim aslında... Ama, ördek sürüsünün cazibesine kapılmamak elde değildi.
*
Çalıları siper ederek, sürünmeye başladım. Ki, ördeklerin melodileri kesildi. Varlığımı hissetmişlerdi. Yüzlerce kanadın suya çarpma sesi, telaşlarını anlatan tiz ötüşleri, gökyüzünü çınlattı. Yattığım yerden, havaya dikey olarak yükselen ördekleri görüyordum.
*
Yapacak bir şey yoktu. Kalktım, yürüdüm. Kaçan sürü için hayıflanıyordum. Birden, kanat uğultuları duydum. İki dev kuş, geldi, önümdeki adacığa gürültüyle kondu. İki anguttu. Ayaktayım, tüfek elimde, bana baktılar... Avcı burunlarının dibindeydi ......
Kaynak :
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21290906.asp?yazarid=249
Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız.