Peygamber'e hakaret! |
|
Tweetle |
|
Üç dinin "peygamber/nübüvvet" anlayışı hayli farklıdır. Yahudi ve Hıristiyanların, ama özellikle laiklerin ve deistlerin bir Müslüman'ın ruh ve zihin dünyasında Hz. Peygamber'in nasıl bir makama sahip olduğunu algılamaları çok zor. Bu onlardan beklenemez de; beklenen, saygı göstermeleridir. Ahzab Suresi'nde (33/6) şöyle buyrulur: "Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evlâdır." Mekke ve Medine'de mü'minler Hz. Peygamber'i (sas) her türlü tehlikeye karşı canlarını ve mallarını ortaya koyarak korumuşlardır. Bu sadece güvenlikle sınırlı bir koruma değil, tebliğin esaslarını, İslami hükümlerin ana çerçevesini, kısaca akideyi ve dini pratikleri de koruma azmini göstermişlerdir ki, ancak bu sayede din (Kur'an, Sünnet, dini tatbikat formları olan gelenek) günümüze kadar gelebilmiştir. Hz. Peygamber'e bir zarar gelseydi, İslam bize bu sağlam yapıda intikal etmezdi. O halde vahyin ilk muhatapları Hz. Peygamber'in can güvenliğini kendi güvenliklerine tercih edip gerektiğinde canlarını feda ettiklerinde, sadece Hz. Peygamber'i ve kendi dönemlerini korumakla kalmamış, ilahi tebliğin, kısaca İslam'ın kıyamete kadar korunup nesilden nesle intikal etmesini de sağlamışlardır. Hz. Peygamber, mü'minlere göre önceliklidir, tabir caizse bir tehlike vukuunda "yangında ilk kurtarılacak" değerdir: "Ben mü'minlere canlarından daha öndeyim." (Buhari, Nefakat, 10). Bu bizim için de geçerlidir. Kurtubi'nin yer verdiği bir hadiste şöyle buyrulmuştur: "Benim ve ümmetimin durumu ateş yakmış adamın durumuna benzer. Ateş böcekleri ateşe düşmek isterler; ben ise sizi ateşe düşmemeniz ...... Kaynak : http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1025 Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız. |
|
|
|
|
|
Bu köşenin diğer yazıları;
* Parantez içerisindeki sayılar ilgili köşe yazısına yazılan ters köşe yazılarının sayısıdır. |