Din ve siyaset |
|
Tweetle |
|
"Din-siyaset ilişkisi"ni nasıl anlamalı? Bu, modern zamanlarda her din mensubunun, özellikle Müslümanların zihnini fazlasıyla meşgul eden bir sorudur. Geleneksel toplumlarda dinin şu veya bu biçimde mutlaka siyasetle ilişkisi olmuştur. Ya doğrudan din adamları yönetim aygıtını ellerinde bulundurup siyasi mekanizmayı işletmiş veya yöneticiler din adamları zümresinin desteğini alarak yönetimlerine kutsal-aşkın bir meşruiyet bulmaya çalışmışlardır. Japon Shintoizmi'ne göre yönetimin tepe noktasında imparator olmalı, çünkü "güneşin oğlu"dur, kutsallığını ve meşruiyetini buradan alır. Kadim Hind'de en tepede, yönetici sınıf Brahman'ın başından yaratıldığına inanılan din adamları bulunur. Askerler, tüccarlar, çiftçiler ve işçiler tanrısal bedenin daha alt kastlarında bulunurlar. Paryaların herhangi bir kutsal karşılığı yoktur, zira Brahman'ın herhangi bir yerinden yaratılmış değiller. Sasani İran'a göre yönetici Kisra'nın damarlarında "tanrının kanı" akar, tabii ki kral Kisra olacaktır. Roma'da Sezar ve Mısır'da Firavun kendileri tanrılık iddiasında bulunurlar vs. Din-siyaset ilişkisinde karşılaştığımız modern sorunun temeli Batı'nın geçirdiği trajik tecrübenin ürünüdür. Sanki biz de benzer sorunları yaşamışız gibi, Avrupa'nın devletle yaşadığı sorunlar bizim önümüze de konuyor. Batı-dışı dünyada yöneticiler kendilerini mutlaka dine ve kutsala refere etmişlerdir. Hıristiyanlık döneminde de Katolikliğin etkisindeki krallar ve imparatorlar, meşruiyetlerini Tanrı'nın Hıristiyanlığı korumak üzere papaya verdiği "iki kılıç"tan birini ellerinde bulundurmalarından alıyorlardı. Birini elinde bulunduran papa, ikinci kılıcı cismani iktidarın başına vermişti, bu yüzden devlet kiliseye ve din adamları sınıfına ...... Kaynak : http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1025 Köşe yazısının tamamını görmek için tıklayınız. |
|
|
|
|
|
Bu köşenin diğer yazıları;
* Parantez içerisindeki sayılar ilgili köşe yazısına yazılan ters köşe yazılarının sayısıdır. |